İtalyan yönetmen Giuseppe Tornatore,
favori yönetmenlerimden biridir. Yönetmenin sinema kariyeri boyunca yaptığı hemen
hemen bütün filmlerini izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki hiçbir filminde
hayal kırıklığı yaşamadım. Birbirinden değerli birçok yapıma imza atan
Tornatore, 1988 yapımı Nuovo Cinema Paradiso (Cennet Sineması) filmi ile
Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar kazandı. Nuovo Cinema Paradiso
Tornatore’ye dünya çapında bir şöhret kazandırdı. Benim de çok beğendiğim ve
izlemeyenlere ısrarla izlemelerini tavsiye ettiğim bir filmdir. Ancak yazımızın
konusu bu film değil, yönetmenin bir başka filmi olan ve ülkemizde Basit Bir
Formalite ya da Şüpheli olarak bilinen Una Pura Formalita filmidir.
Una Pura Formalita, çok fazla
bilinmeyen fakat bana göre tam bir başyapıttır. Sürrealist bir bakış açısıyla
ortaya konan film, gizemli senaryosu, karanlık ve kasvetli atmosferi, oyunculuğu
da en az yönetmenliği kadar başarılı Roman Polanski ve oyunculuğu tartışılmayan
Gerard Depardieu'nun karşılıklı muhteşem oyunculuklarına Ennio Morricone'un eşsiz müzikleri ile eşlik
ettiği çok çok iyi bir film. Una Pura Formalita tekrar tekrar izlenebilecek,
her defasında farklı detaylar yakalanabilecek enfes bir filmdir. Şimdiye kadar
üç kez izledim ve daha da izlerim. Bu film benim için tekrar tekrar dinlediğim,
sevdiğim bir şarkı gibidir. Film, Cannes Film Festivalinde en iyi film ödülü
için Quentin Tarantino'nun Pulp Fiction filmi ile yarışmış ve ödülü bu filme
kaptırmıştır.
Filmin konusu kısaca şöyledir; Onoff
(Gerard Depardieu) başarılı bir yazardır. Ancak yazarımız uzun bir süredir yeni
bir kitap yazamamış ve bunun sancısını çekmektedir. Bir akşam, Onoff’un evinin
yakınlarında bir cinayet işlenir. Aynı saatlerde cinayetin işlendiği bölgede
bulunan Onoff, şüpheli sıfatı ile karakola getirilir. Burada Müfettiş (Roman
Polanski) tarafından sorgulanacaktır. Müfettiş, Onoff’un ölen kişi ile dolayısıyla
cinayetle nasıl bir ilişkisi olduğunu ortaya koymaya çalışır.
Tek mekanda ve iki kişinin karşılıklı
konuşması şeklinde geçen bir film ancak bu kadar gerilimli, bu kadar
sürükleyici olabilir. Filmin senaryosunu da yazan Gıuseppe Tornatore iyi bir
yönetmen olduğu kadar iyi bir senarist olduğunu da bu filmle kanıtlıyor.
Filmi izlemeyenler bundan sonrasını
okumasınlar, spoiler içerir.
Tek mekân filmlerine örnek olan Una
Pura Formalita, bir polis merkezi/karakol ‘da geçer. Fakat bu karakol bilinen
karakollardan oldukça farklıdır. Karakolda ışıklandırma iyi olmayıp loş bir
ortam hakimdir. Elektrikler çoğunlukla kesiktir. Dışarda çoğunlukla hava
yağmurludur ve yağan yağmur suları,
içeri damlamaktadır. Belli ki ortamın ısınma problemi de var çünkü
müfettiş dahil tüm çalışanlar paltolarla çalışmaktadırlar. Hem ortamın
karanlık/loş olması hem yağan yağmur
sularının içeri damlaması hem de ortamın soğuk olması, bu karakolun aslında bir
mezar olabileceğini düşündürür, diğer bir deyişle bu karakol bir araftır. Yani yaşadığımız
bu dünya ile ahiret dünyası arasında bir yer. Ölen her insan önce buraya gelir.
Burada öldüğüne ikna edilir ve nihayet kalacağı yere yolculuğu başlar. Buraya
ilk gelen kişi aslında öldüğünü bilmemektedir. Buradaki sorgulamalar sonucunda
olay netlik kazanır.
Filmimiz, bir silah patlaması ile başlar. Bu
patlamadan sonra kamera ağaçlık bir alanda gelişi güzel dolaşır. Öyle bir
insanın ağaçlık alanda gezmesi gibi değil, adeta bedenden ayrılan bir ruh gibi.
Eşlik eden müzikle ve ustaca kamera kullanımı ile bu sahne, ancak çok iyi gerim
filmlerinde hissedeceğiniz gerilimi hissettirir. Buradan birinin öldüğünü
anlarız. Sonraki sahnelerin birinde Onoff(Gerard Depardieu), getirildiği polis merkezinde, yanındaki
görevlilerden birine ''altına kaçırdığını'' söyler ve bunu yaşlılığa bağlar.
Ölen her insanın sfinkterleri gevşediğinden idrar ve gayta çıkışı
olabilmektedir. Onoff'a da olan budur. Yani filmin başında patlayan silah ile
ölen Onoff'tur. Ancak kendisi daha bunu bilmediğinden altına kaçırmayı
yaşlılığına bağlar. Oysaki Onoff daha 48 yaşındadır yani çok da yaşlı sayılmaz.
Filmin bundan sonrası, Onoff ile
müfettiş(Roman Polanski) arasında diyaloglar şeklinde geçer. Onoff neden burada olduğunu sorar. Müfettiş ona,
evinin yakınında bir cinayet işlendiğini ve şüpheli olarak da onun
yakalandığını, üzerinde kimlik bulunmadığı için de (Ölen biri kimliği ile öbür
dünyaya gitmez herhalde) buraya getirildiğini açıklar. Müfettiş Onoff'tan son gün ne yaptığını
anlatmasını ister. Onoff'un kafası çok karışıktır. Her seferinde farklı bir
şeyler anlatır. Ama bir türlü günün sonunda ne yaptığını hatırlayamaz.
Müfettişin de hatırlatmaya çalıştığı şey, Onoff'un günün sonunda yaptığı
eylemdir. Çünkü eğer Onoff ne yaptığını hatırlarsa tüm düğüm çözülecektir. Bu
düğüm Onoff ve izleyici olarak bizim için çözülmüş olacak. Çünkü müfettiş
baştan beri olan bitenin farkındadır. Hatırlanırsa sorgulamayı kayıt altına
almakla görevli katip aslında bir şey yazmamaktadır. Daktilodaki kâğıtlarda tek
satır yazı yoktur. Çünkü Müfettiş açısından ortada bir olay, bir soruşturma ve
bir şüpheli yoktur. Dolayısıyla bunların kayıt altına alınmasına da ihtiyaç
yoktur. Müfettiş sorgulama sırasında, kendisinin bildiği biz izleyicilerin
bilmediği olayı açığa kavuşturmak için her türlü yola başvurur. Kimi zaman
Onoff ile dost gibi kimi zaman azarlar gibi konuşur. İkilinin konuşması
sırasında Onoff kesik kesik görüntüler hatırlar ama bir türlü bunları bir araya
getirip anlamlı bir sonuç çıkaramaz. Bir yerde müfettiş bir torba dolusu
fotoğrafı Onoff’un önüne döker. Bu Onoff’un tüm hayatı boyunca karşılaştığı,
hayatında önemli/önemsiz ilişki kurduğu insanların fotoğraflarıdır. Bir anlamda
hayatının tümüdür. Yönetmen kanımca şunu demek ister; Bu dünyada ne yaparsanız
öbür dünyaya onu götürürsünüz. Nitekim filmin sonunda Onoff karakoldan
ayrılırken bu fotoğraf dolusu torbayı da yanında götürür. Fotoğraflar Onoff’un
bazı şeyleri hatırlamasına yardımcı olur. Olayın olduğu günün akşamında masada
oturmuş bir şeyler yazdığını hatırlar. O sırada müfettiş Onoff'a bir mektup
uzatarak ''bunu yazmıştınız'' der. Bu noktadan itibaren filmin başından
itibaren merak ettiğimiz her şey bir bir çözüme kavuşur. Müfettişin Onoff’a
uzattığı kâğıt intihar mektubudur. Filmin başında patlayan silahla, Onoff kendini vurmuştur. Onoff'un gerçeğin
farkına varması ile daha önceki sahnelerin birinde bir dolapta gösterilen fare
kapanına bir farenin yakalanma sesi duyulur. Bu aslında Onoff'un yakalanmasını temsil
eder. Aynı anda o zamana kadar kesik olan elektrikler gelir. Sürekli yağmakta
olan yağmur durur. Bu da Onoff''un aydınlanmasını ve belirsizliklerin ortadan
kalkmasını temsil etmektedir. Onoff filmde bir kaç kere, ertesi gün kültür
bakanı ile görüşmesi olduğunu söylemişti. Filmin sonunda yaptığı (karşı tarafın
sesini duymadığı) telefon konuşmasında bakanın kendisini beklememesini söyler.
Böylece Onoff'un ölümü tamamen kabullendiğini görürüz. Nihayet Onoff asıl
kalacağı yere yolculuğuna hazırdır. Tam karakoldan ayrılacakken, İlk getirildiğinde
oturtulduğu yere bir başkasının(yeni ölmüş biri) oturmakta olduğunu görür.
Görevliye ''Daha hiçbir şeyin farkında değil değil mi?'' diye sorar. Görevli
''Sen de değildin, hiç kimse ilk geldiğinde farkında değildir'' der. Son olarak
Onoff onu götürecek araca biner ve nihai kalacağı yere yolculuğu başlar ve
filmimiz biter.
Una Pura Formalita, Türkçe'ye Basit
Formalite şeklinde çevrilmiştir. Filmin isminden de anlaşılacağı üzere Onoff'un
sorgulanması, basit bir formaliteden ibaret olup her ölene uygulanmaktadır.
Kimi izleyicilerin bu filmde farklı konulara takıldığını fark ettim. Bu film
bir polisiye film değil. Kim öldü, neden öldü,
katil kim gibi sorulara cevap aranmıyor. Onoff intihar ederek o karakola
gelmişti ama kalp krizi, trafik kazası, cinayet ya da başka bir sebepten de
gelebilirdi. Filmin üzerinde durduğu konu bu değil. Daha önce de dediğim gibi,
bütün mesele ölen kişinin o karakolda öldüğüne ikna edilip nihai olarak
kalacağı yere yolcu edilmesidir.
Yapım : 1994 - İtalya, Fransa
FRAGMAN:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder