25 Kasım 2014 Salı

The Legend Of 1900


Favori filmlerinden olan Nuova Cinema Paradiso filmini de yönetmiş olan Giuseppe Tornatore yine çok başarılı bir film ile karşımızda.

1 Ocak 1900. Virginian adlı transatlantik, göçmenlerden oluşan yolcuları Amerika'ya taşımaktadır. Gemide makinist olarak çalışan Danny, gemide terk edilmiş bir çocuk bulur. Danny çocuğu evlat edinir ve onu gizlice büyütmeye karar verir. Novacenta adı konulan çocuk gemide büyümeye başlar. Danny'nin bir kazada hayatını kaybetmesi ile olaylar farklı bir boyut kazanır.

Hikayesi ile, oyunculukları ile sinema dili ile ve tabi ki müzikleri ile gerçek bir baş yapıttır, bir efsanedir 1900 Efsanesi. Tim Roth canlandırdığı karakterde o kadar iyi ki, izleyiciyi böyle bir efsanenin olabileceğine ikna etmeyi başarıyor. Sanki gerçekten de bütün hayatı gemide geçmiş ve hiç karaya ayak basmamış Novacenta diye biri var. Filmin bir diğer önemli karakterini de Pruitt Taylor Vince canlandırıyor. Vince performans olarak Tim Roth'tan çok da geri kalmıyor. O da çok çok başarılı. Bana göre bu filmin üçüncü baş rol oyuncu da müziktir. Film sadece bu olağanüstü müzikleri için bile izlenmeye değer. Özellikle piyano düellosu çok çok iyiydi. Film müzikleri konusunda en iyilerden olan ve daha önce İyi Kötü Çirkin ve Bir Zamanlar Amerikada filmlerinin de müziklerini yapan Ennio Moriconne bir kez daha çok başarılı müziklerle karşımızda.

Farklı ve etkileyici bir hikaye, değerli bir arkadaşlık ve olağanüstü müzikleri ile The Legend of 1900 mutlaka izlenmesi gereken filmlerden biri.

''iyi bir hikayen varsa ve onu anlatacak bir kimsen olduğu sürece asla gerçekten işin bitmemiştir.''


Yapım                :1998 - İtalya




FRAGMAN:



21 Kasım 2014 Cuma

The İnsider



Gerçek olaylara dayanan filmler her zaman ilgimi çekmiştir. hele bir de bu iş ustaca yapılmışsa... The İnsider bu anlamda izlediğim en iyi filmlerden biri.

Film, Kapitalizmin insani değerlere ve ahlaka nasıl acımasızca saldırdığını çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Bir tarafta sahip olduğu her şeyi kaybetme pahasına(ailesi dahil) tütün firmalarına karşı dik duran, onların daha çok para kazanmak uğruna insan sağlığı ile nasıl oynadıklarını ortaya koymaya çalışan bir adam Jeffrey Wigand (Russell Crowe), diğer yanda Jeffrey Wigand'ın bu onurlu duruşunu bütün dünyaya duyurmaya çalışan cesur, ahlaklı bir tv yapımcısı Lowell Bergman (Al Pacino). Bu iki adam haklı davalarında sadece tütün şirketleri ile mücadele etmez, aynı zamanda medya patronlarıyla da mücadele etmek zorunda kalırlar. film bu anlamda ''basın özgürlüğü!''ne de sert eleştiriler getirmekte. Lowell Bergman'ın şu repliği her şeyi daha iyi açıklar: ''Özgür basın!, basın özgür! evet sadece gazetesi olan için''

Hem Al Pacino Hem de Russell Crowe muhteşem oyunculuk ortaya koymuşlar. Filmin süresinin uzun olmasından yakınanlar var, daha iyi ya bu iki dev oyuncunun bu kadar iyi performans sergiledikleri bir filmi daha uzun seyretmenin neresi kötü. Müzikleri ile, kamera açıları ile, uzun süre akılda kalacak sahneleri ile The İnsider çok iyi bir film.


Yapım                : 1999 - ABD


FRAGMAN:




12 Kasım 2014 Çarşamba

Dogma95



Dogma95  (Sadelik Yemini):

1995 yılında Danimarkalı yönetmenler; Lars von Trier, Thomas Vinterberg, Kristian Levring, Soren Kragh-Jacobsen tarafından ortaya konulmuş ve toplam 10 kraldan oluşan bir film yapım akımıdır. Temel olarak anti Hollywood bir akım olduğu da söylenebilir.
 İşte bu akımın kurallar:

1. Çekimler stüdyoda değil gerçek ortamlarda yapılmalı.
2. Film sesli çekilmeli, ayrıca sesler ve gerekmedikçe müzik eklenmemeli.
3. Kamera sabit olmamalı, elde kamera ile çekimler yapılmalı.
4. Film renkli olmalı ve ortam ışığı haricinde ışık kullanılmamalı.
5. Optik numaralar ve filtreler kesinlikle kullanılmamalı.
6. Film aksiyon içermemeli (silah vb. içermemeli)
7. Film şimdiki zamanda belli bir yerde geçmeli, farazi zamanlarda geçmemeli.
8. Filmin formatı 35 mm olmalıdır.
9. Tür filmi olmamalı.
10. Yönetmenin ismi jenerikte geçmemeli.

Dogma95 kuralları ile çekilmiş filmlerden bazıları;

1. Festen (The Celebration) 1998 - Thomas Vinterberg
2. İdioterne (The İdiots) 1998 - Lars von Trier
3. Mifune 1999 - Soren Kragh-Jacobsen
4. The King İs Alive, 2000 - Kristian Levring
5. Lovers, 1999 - Jean-Marc Barr



Festen


Festen (The Celebration), ünlü yönetmen Thomas Vinterberg'in Dogma95 kuralları ile çektiği, çok iyi bir film. Bence bir başyapıt.

Babalarının 60. yaş gününde, Christian (Ulrich Thomsen) ayağa kalkar. Davete katılan tüm konukları ve seyirciyi şok eden kısa bir konuşma yapar. Şok etkisi geçtikten sonra konuklar Christian'ın  babasına iftira attığını öne sürerek söylediklerine inanmazlar ve babasından özür dilemelerini isterler. Christian geri adım atmaz. Saatler ilerledikçe aile içi gizli sırlar bir bir ortaya dökülür. İntihar eden kızkardeşin bıraktığı mektup Christian'ı doğrular niteliktedir. Artık herkes Christian'ın doğru söylediğine ikna olmuştur. Filmin en çarpıcı sahnelerinden birinde;  Christian babasına sitem eder; ''Bana çok kötü şeyler yaptın'' gibi bir şeyler söyler. babasının buna cevabı şok edicidir: ''Sen başka da bir şeye yaramazdın zaten'' Bu, bir anlamda babanın yaptıklarını itiraf etmesidir.

Ailenin kirli sırları birbir ortaya dökülürken, orada bulunan davetlilerin tepkisiz kalışları ve aynı davetlilerin ırkçı bir şarkıya bir ağızdan eşlik etmeleri sinir bozucu bir tablo oluşturuyor.

Filmde tüm karakterler derinlikli ve oyuncular bu karakterleri canlandırırken çok başarılı performanslar sergiliyorlar. Diyaloglar çok çarpıcı. Hareketli kamera, doğal ortam ışığı ile yapılan çekimler filmi daha da değerli kılmış.

Yönetmen Thomas Vinterberg Jagten(Onur Savaşı) filminde olduğu gibi, bıçak sırtı bir konuyu ustalıkla işliyor.


Yönetmen                   :  Thomas Vinterberg
Oyuncular                   : Ulrich Thomsen,        
Yapım                          : 1998 - Danimarka, İsveç


FRAGMAN:



4 Kasım 2014 Salı

Moartea Domnului Lazarescu


Moartea Domnului Lazarescu (Bay Lazarescu'nun Ölümü), Romen yönetmen Cristi Puiu yönettiği, bol ödüllü Romanya Sinemasının,son dönemde yapılmış en önemli filmlerinden biridir.

Sinemada gerçekçi anlatım denilince akla gelen ve çoğu sinema çevrelerince bir başyapıt olarak kabul gören Ladri Di Biciclette (Bisiklet Hırsızları) filmini liste başı kabul edersek böyle bir listenin en üst sıralarında Moartea Domnului Lazarescu filmini mutlaka yazmak gerekir. Film o kadar gerçekçi bir anlatıma sahip ki, bir yerden sonra film olduğunu unutup bir belgesel seyrettiğinizi sanabilirsiniz. Bay Lazarescu (Ion Fiscuteanu)  gerçekten ağır bir hasta, Hemşire Mioara (Luminata  Gheorghiu),  tüm o doktorlar, o hastaneler her şey gerçek gibi.

Filmde bir çok mesaj okunabilir. Romanya sağlık sistemine yapılmış ağır bir eleştiri var. Geç gelen ambulans, hastayı başından savmaya çalışan doktorlar, sağlık giderlerinin pahalılığı... Sadece Romanya'da değil, dünyanın farklı ülkelerinde ve tabi ki ülkemizde de benzer durumlar yaşanıyor ne yazık ki. Bir doktorun en başta hastasına empati ile yaklaşması gerekiyor. Onu suçlamak yerine o anki durumuna göre pozisyon almalı. Filmde doktorlar yapmaları gereken müdahalelerden önce Bay Lazarescu'nun ne yapmaması gerektiğini (içki içmemek) anlatıp bu sebepten Bay Lazarescu'yu içki içtiği için azarlıyorlar. Bay Lazarescu'yu dinleyip hastalığının teşhis ve tedavi edilmesi için kimse üzerine düşeni yapmamaktadır. Her ne kadar Hemşire Mioara sürecin başından beri Bay Lazarescu'nun yanında gibi olsa da bu zorunluluktan ileri gelen bir durumdur. Hemşire hastasını bırakacak bir hastane bulmak ve deyim yerindeyse ondan kurtulmak istemektedir. Nitekim filmin sonunda bunun böyle olduğunu görürüz. Hastasını hastaneye bırakınca, sedyesini alıp ardına bakmadan çıkar gider.

Filmi izledikten sonra aklıma şöyle bir fikir geldi. Türkiye'de tıp fakültelerinden mezun olan her doktora, görevine başlamadan önce bu film izletilmeli. Eminim ki hekimlerin hastalarına yaklaşımlarında bu filmin olumlu etkileri olacaktır.





Yapım                :2005 - Romanya



FRAGMAN: