16 Nisan 2018 Pazartesi

You Were Never Really Here


We Need to Talk About Kevin ile geniş bir hayran kitlesine ulaşan Lynne Ramsay, altı yıl gibi uzun bir aradan sonra You Were Never Really Here ile tekrar sinemaseverlerle buluştu. We Need to Talk About Kevin filmini izleyen herkes doğal olarak yönetmenin bir sonraki projesini merakla bekledi. You Were Never Really Here filminden görseller paylaşılmaya başlanınca bu merak doruk seviyeye ulaştı. Nihayet filmin meraklıları İstanbul Film Festivali'nde filmi izleme imkanı buldular.

You Were Never Really Here, Joaquin Phoenix'in üstün performansı ile sinema tarihine geçecek karakterlerden biri haline gelen Joe'nun hikayesidir. Joe bir kiralık katildir. İlerlemiş yaşına rağmen annesi ile birlikte yaşayan, bekar, uzun zamandır sevgilisi olmayan, yalnız, karamsar,depresif bir adamdır. Joe nasıl böyle bir adam oldu. Bunun için geçmişine bakmak gerekiyor. Yönetmen kısa flah-backlerle Joe'nun çocukluğundan görüntüler sunar. Bu görüntülerden anlarız ki, Joe çocukluğunda babasından şiddet görmüş, babasının annesine uyguladığı şiddete tanık olmuştur. Babasının hem ona hem de annesine şiddet uygulamış olması, Joe'nun hem vücudunda hem de ruhunda derin izler bırakır. Çocukluğunda aile içi şiddete maruz kalan Joe yetişkinliğinde ise, asker olarak görev yaptığı sırada (olayların nerede geçtiği açıkça anlatılmamış ama çöl görüntülerinden bunun Irak ya da Afganistan olabileceği anlaşılıyor) şahit olduğu insanlık dışı olaylar Joe'nun ruhundaki izleri daha da derinleştirir.

Babanın uyguladığı şiddet, anne-oğulu birbirine yakınlaştırmış. Joe evden çıkarken evin kapısını sürekli kilitler. Bu, çocuk iken babasından koruyamadığı annesini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruma isteğinden ileri gelmektedir. Dışarıda her zaman ciddi ve sinirli bir yüz ifadesi ile dolaşan Joe'nun sadece annesinin yanında yüzünün güldüğünü görürüz.

Filmde, yakın zamanda valilik seçimleri olacağını öğreniyoruz. Senatör Albert Votto, vali Williams'ın seçim kampanyasında çalışmaktadır. Senatörün ergen yaşlardaki kızı Nina birkaç gündür kayıptır. Senatör olayın medyaya yansıyıp, seçim kampanyasının zarar görmemesini sebep göstererek polis yerine Joe'dan kızını bulup getirmesini ister. Filmin ilerleyen dakikalarında, reşit olmayan kızları kaçırıp bir evde hapseden ve bunlarla ilişkiye giren bir takım adamlar olduğunu öğreniyoruz. Bu adamların arasında vali Williams ve hatta bana kalırsa senatör Albert Votto da vardır. Vali Williams senatörün kızı Nina'yı da bu evlerden birine alınca, senatör tüm bu yaşananlara bir son vermeye karar verir. Bunun için de acımasızlığı ile ün yapmış Joe'dan yardım ister. Aslında senatörün kızı kayıp değildir. Nerede tutulduğunu senatör de biliyor. Bu senatörün de bu çirkin işlerde parmağı olduğunun bir kanıtı. Filmin bir sahnesinde, Joe'nun vurduğu adam ölmeden önce Joe'nun "Senatörü siz mi öldürdünüz? Neden öldürdünüz?" sorularına adam: "Tüm bu işleri bırakmak istiyordu, sürekli sızlanıyordu" demesi de senatörün onlarla aynı kirli işlerde beraber olduğunun bir başka kanıtı. Senatörün bu tür olaylara karıştığının bir diğer kanıtı da, intihar ettiğinde (daha doğrusu ettirildiğinde) hakkında televizyonda yapılan haberde şöyle bir ifade kullanılmasıdır: "senatör hakkında  cinsel istismar iddiaları vardı." Joe ile senatörün anlaşmasından sonra olaylar gelişir.

Filmin senaryosu çokça şiddet içeren bir film olma potansiyeline sahip. Ancak yönetmen Lynne Ramsay şiddeti başarıyla kamufle ederek perdeye aktarır: Kimi zaman bir kapıyı engel yapar kimi zaman güvenlik kamera görüntüleri ile bazen de etkili kamera açıları ile yaşanan olayları vererek şiddeti olabildiğince az gösterir. Şiddeti göstermeden etkisini anlatmak bakımından Lynne Ramsay'in çok başarılı olduğunu söylemek lazım.

Filmde filmin iki karekteri, Joe ve Nina'nın zaman zaman geriye doğru saydıklarını görürüz. 40, 39, 38, 37, 36 .... şeklinde. Bu bir anlamda o an maruz kaldıkları travmatik olaylara dayanma/direnme biçimleridir. Bir çocuğa enjeksiyon yapılırken hemşireler bazen çocuğa "hadi sen şimdi 10'a kadar say. Bak göreceksin sen daha on demeden bitmiş olacak" derler. Buradaki geri sayma da biraz böyle. Nitekim Joe Nina'yı kurtarmaya gittiğinde Nina geri saymaktadır. Joe'nun odaya girip oradaki kişiyi etkisiz hale getirmesi ile Nina kameraya dönerek (Dördüncü duvarı yıkarak) "Bir" der. Yani bitti, kurtuldum der.

 Zaten depresif ve yalnız olan Joe annesini de kaybedince büsbütün yalnız kalır.Yaşamak için tek motivasyon kaynağı olan annesinin ölümü ile Joe intihar etmeye karar verir. Annesini nedense toprak yerine suya gömecektir. Cesedin derine batması için de annesini sarmaladığı poşetlerin içine taşlar koyar. Bu sırada kendi ceplerine de taşlar koyan Joe annesi kucağında suyun içinde yavaş yavaş batar. Ancak son anda intihar etmekten vazgeçer. Çünkü onun intiharı Nina'nın da ölümü demek olacaktır. Cebindeki taşları çıkarır ve sudan çıkar. Artık annesi yok ama  Nina vardır. Filmin sonunda da hala intihar düşüncelerinden tamamen kurtulmadığını gördüğümüz Joe Nina'nın gelip "Çok güzel bir gün" demesiyle intihardan tamamen vazgeçer. Nina'nın söylediği "Çok güzel bir gün" cümlesini kısık sesle tekrarlar. Sonrasında yüzünde gülümseme belirir. Annesinden sonra yeni  yaşam motivasyon kaynağını bulmuştur. Nina.

You Were Never Really Here, etkili kamera ve ışık kaullanımı, başarılı kurgusu, Joaquin Phoenix'in üstün oyunculuğu ve Jonny Greenwood'un çok iyi müzikleri ile son zamanlarda en iyi filmlerden biri.


Yönetmen                            : Lynne Ramsay
Oyuncular                           : Joaquin Phoenix, Ekaterina Samsonov, John Doman, Alex Manette,
                                              Frank Pando, Judith Roberts, Dante Pereira-Olson
Yapım                                  : 2017 - ABD

FRAGMANI:



29 Ağustos 2017 Salı

The Master


Kendi jenerasyonunun en önemli yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Paul Thomas Anderson'ın hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği 2012 yapımı film. Filmin kadrosu dikkat çekici;  Philip Seymour Hoffman, Joaquin Phoenix, Amy Adams , Rami Malek, Laura Dern. Film çeşitli festivallerden önemli ödüller almış, yapıldığı 2012 yılının en önemli filmleri arasına girmeyi başarmıştır. Filmde rol alan bütün oyuncular, üstün performanslar sergiliyorlar. Bunun karşılığı olarak oyuncular çok önemli film festivallerinden adaylıklar ve ödüller kazandılar. The master'in üç oscar adaylığının üçü de oyunculuk dallarında; En iyi aktör dalında Joaquin Phoenix, en iyi yardımcı aktör dalında Philip Seymour Hoffman ve en iyi yardımcı kadın oyuncu dalındda Amy Adams. Fakat ne yazık ki hiçbir oyuncu o sene aday olduğu dalda ödül alamamışlardır.

Filmin konusu kısaca şöyledir: 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkesine dönen amaçsız, vasıfsız ve sorunlu eski donanma askeri Freddie'nin(Joaquin Phoenix), “The Cause” tarikatı ve  karizmatik lideri Lancaster Dodd ((Philip Seymour Hoffman) ile tanışmasıyla değişen yaşamını anlatıyor.

Film iki konuya dikkat çekiyor; savaş sonrası normal hayata alışmaya çalışan bir savaş gazisi olan Freddie'nin hikayesi ile The Cause denen tarikat. Bana göre Anderson, Freddie'nin hikayesini ana konu olarak seçmiştir. Freddie geçirdiği savaş sonrası normal hayata alışma noktasında ciddi sorunlar yaşamaktadır. Girdiği hiç bir işte deyim yerindeyse dikiş tutturamayan, insanlarla ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşamaktadır. Ailesi olmayan, sevdiği kadını başkasına kapmış Freddie var olmak için tüm motivasyonunu kaybetmiştir. Aslına bakarsanız Freddie tutunacak bir dal, yaşamak için bir amaç arıyor. Tam bu noktada Lancaster Dodd ile karşılaşıyor. Freddie'nin ihtiyaç duyduğu motivasyonu ona Lancaster Dodd veriyor. 

Bu aşamadan sonra bu ikili arasında, adı konmamış bir ilişki başlar (Eşcinsel bir ilişkiyi ima etmiyorum, zaten yönetmen de böyle bir imada bulunmuyor). Freddie sahip olmak isteyip de olamadığı bir çok şeyi Dodd'da buluyor; düzenli bir hayat, mutlu bir evlilik, çocuklar, toplumda saygın bir statü. Tüm bunlar Freddie'nin Dodd'a hayranlık duymasına sebeb oluyor. Dodd ise Freddie gibi birini (savaş sonrası ciddi bunalımlar yaşamış) sorunlarından arındırıp, topluma kazandırarak lideri olduğu The Cause tarikatının prestijini arttırmak niyetindedir. Bir anlamda, Freddie'yi sorunlarından arındırıp topluma faydalı bir birey haline getirerek doğru bir şey yaptığını önce kendine sonra da geri kalan herkese ispatlamış olacak. Ama sadece bu da değildir. Dodd Freddie'de bir cevher olduğuna inanıyor. Dodd Freddie'deki isyankar tarafı seviyor. Belki de bu yüzden onun yakınında olmasını istiyor. Başlarda iyi anlaşan bu ikilinin arasında zamanla anlaşmazlıklar baş gösterir. İkilinin ayrıldığı en temel noktalardan biri şudur: Dodd herkesin bir rehbere (Kaptana) ihtiyaç duyduğuna, ancak bir rehber sayesinde doğu yolu bulacağına inanır. Filmin sonlarında Dodd Freddie'ye ''Eğer herhangi bir kaptana hizmet etmeden yaşayacak bir yol bulursan, bizim de bilmemizi sağla olur mu. Böylelikle dünya tarihindeki ilk insan olacaksın'' der. Buradan da anlaşılıyor ki Dodd insanlık tarihi boyunca herkesin bir rehbere/kaptana (Belki de bir peygambere) ihtiyaç duyduğuna inanmaktadır. Fakat Freddie onunla aynı fikirde değildir. Freddie herhangi birinin rehberliğine ihtiyaç duymadan da ayakta durulabileceğine inanmaktadır. Yönetmen, bu iki farklı görüşten hangisinin doğru olduğunun cevabını seyirciye bırakıyor. Bu görüş ayrılığı ikilinin yollarının ayrılmasına neden olur.  Bir anlamda film başladığı gibi bitiyor.




Yapım                 : 2012 - ABD

FRAGMAN:



9 Mayıs 2017 Salı

Doubt


John Patrick Shanley'in hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini üstlendiği 2009 ABD yapımı film. Meryl Streep , Philip Seymour Hoffman , Amy Adams gibi çok iyi oyuncuları kadrosunda barındıran filmde Viola Davis de kısa bir rol ile dahil oluyor. Film bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanmış. Filmin beş dalda Oscar'a aday olduğunu da belirtmek gerek; En İyi Kadın Oyuncu (Meryl Streep), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Philip Seymour Hoffman), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Amy Adams ve Viola Davis) ve En İyi Uyarlama Senaryo. Bu adaylıklardan da anlaşılacağı gibi filmde oyunculuklar çok çok iyi. 

Film bir kilisede geçmektedir.Yıl 1964. Ülkenin siyasi atmosferine paralel olarak ilk siyahi öğrenci (Danold Miller) okula kabul edilir. Okula uyum sağlamada ve diğer öğrenciler tarafından kabul görme noktasında sıkıntılar yaşayan Danold'a kilisenin rahibi Peder Brendan Flynn (Philip Seymour Hoffman) yakınlık gösterir. Aralarında özel bir ilişki gelişir. Bu ilişkinin mahiyeti ve ne boyutta olduğu tam olarak seyirciye gösterilmiyor. Peder Flynn ile Danold arasındaki ilişki, aynı okuldaki genç rahibelerden biri olan Rahibe James (Amy Adams)'in dikkatini çeker. Bir takım şüpheler duymaya başlayan rahibe James bu şüphelerini, okulun müdiresi Rahibe Aloysius Beauvier (Meryl Streep) ile paylaşır. Rahibe Aloysius son derece katı kuralcı, sert ve geleneklere sıkı sıkı bağlı bir rahibedir. peder Flynn ise rahibenin tersine daha çağdaş, gelişime ve değişime açık bir profil çizmektedir. Rahibe Aloysıus, Peder Flynn'i bu özelliklerinden dolayı sevmemektedir. pederin tırnaklarının uzun olmasını, çayına şeker atmasını, ilahi dışında müzikler dinlemesini tasvip etmemektedir. Pederi okuldan gönderip ondan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Rahibe James, Pederin Danold'la olan ilişkisi hakkındaki şüphelerinden bahsedince de Rahibe Aloysıus'a gün doğar. Nihayet pederden kurtulmanın bir yolunu bulduğuna inanır. Bu aşamadan sonra film Peder Flynn ile Rahibe Aloysıus arasında bir güç savaşı şeklinde devam eder.

Doubt, iki zıt düşüncenin, Peder Flynn ve Rahibe Aloysıus'un  çatışmasını temel alır. Bu ikili hemen hemen her konuda zıt düşüncelere sahiptirler. Peder Flynn öğrencilerle daha yakın ve arkadaşça bir ilişki kurmaktadır. Öğrenciler Onun yanında kendilerini rahat bir şekilde ifade edebilmekteler. Hatta bir kız öğrenci okuldan bir çocuğa aşık olduğunu ilk Peder Flynn'a söyler. Bu da Peder'in öğrencilerle ne kadar yakın ilişki kurduğuna iyi bir örnek teşkil etmektedir. Buna karşı Rahibe Aloysıus ise öğrenciler karşısında son derece sert, ve mesafelidir. Peder diğer rahip arkadaşlarıyla şen şakrak bir masada yemek yerken, Rahibe Aloysıus ve diğer rahibelerin yemek masası sessiz ve adeta yas havasındadır. Peder Flynn yaklaşan yılbaşı kutlamalarında ilahi dışında da müzikler çalınması ve kardan adam yapılması gerektiğini söyler fakat Rahibe Aloysıus bunlara kesinlikle karşı çıkar. İkilinin arasındaki farklar uzar gider. Daha önce de dediğimiz gibi film bu iki kişinin  daha doğru bir ifade ile bu iki farklı görüşün çekişmesi ekseninde ilerler. Peki filmin sonunda hangi görüş galip gelir; her ne kadar Rahibe Aloysıus Peder Flynn'i okuldan göndermeyi başarmış ve dolayısıyla galip gibi görünse de bence asıl galip Peder Flynn ve temsil ettiği görüşleridir. Filmin sonunda pederin terfi ettiğini öğreniyoruz. Bu bana göre, pederi ve temsil ettiği düşüncelerin yüceltilmesi anlamına gelir. Öte yandan Rahibe Aloysıus aynı okuldadır ve daha da önemlisi pederden kurtulmasına rağmen içi rahat değildir. Filmin sonunda Rahibe James'e sarılıp ''Şüphelerim var'' diye ağlaması rahibenin kaybettiği taraf olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Gelelim Peder Flynn ile Danold Miller arasındaki ilişkiye. Bu ilişki Rahibe Aloysıus'un idda ettiği gibi uygunsuz bir ilişki mi yoksa Peder Flynn dediği gibi sadece Danold2ın okula uyum sağlaması için verilen masumane bir destek mi? Bunu tam olarak bilmiyoruz. Her ikisinin de olabileceği yönünde işaretler var. Yönetmen bunun kararını seyirciye bırakıyor. 



Yapım                : 2009 - ABD

FRAGMAN:





2 Mart 2017 Perşembe

Knight of Cups


Ünlü yönetmen Terrence Malick'in hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini üstlendiği 2015 yapımı filmi. Filmin kadrosunda Christian Bale, Cate Blanchett, Natalie Portman ve Antonio Banderas gibi büyük oyuncular var. Filmin konusu kısaca şöyledir; Rick (Christian Bale) Hollywood'da ünlü bir senaryo yazarıdır. Ancak olanca şöhret ve maddi zenginliğine rağmen hayatındaki tanımlayamadığı boşluğu bir türlü dolduramaz. Hayatında ciddi bir etki yaratan kardeşinin ölümü, diğer kardeşi ve babasıyla olan ilişkisinin yanında geçmişinde ve bugününde yer alan bütün kadınlar ve dönüm noktaları, Rick'in kendi içindeki arayışında yerini bulur. Filmin görüntü yönetmenliğini oscarlı Emmanuel Lubezki yapmış. Lubezki'nin ne kadar iyi bir görüntü yönetmevi olduğunu anlamak için daha önce yapımında bulunduğu filmlerden anlaşılabilir; The Revenant, Birdman, Gravity... Bu filmde de ustalığını fazlasıyla konuşturmuş. Film boyunca seyrine doyum olmaz güzel görüntüler sunuyor.

Film, alışılmışın dışında bir yapıya sahip. Giriş gelişme sonuç şeklinde ilerleyen bir hikaye yok. Film için yapılacak en doğru tanımla kanımca şudur; Uzun ve felsefik bir şiir için yapılan muhteşem bir klip. Düz mantıkla, Rick bir adamın dünyada sahip olmak istediği her şeye sahip; para, şöhret, kadınlar, lüks evler, arabalar vs. Fakat bütün bunlara rağmen, eksik bir şeyler var, anlık kısa mutlulukları saymazsak Rick mutlu değil. Rick'in hayatına, kendisinin de sebebini bilmediği bir huzursuzluk hakimdir. Tüm o partiler, gece hayatı, güzel kadınlar Rick'in hayatına renk katmıyor tam tersi içindeki boşluğu daha da derinleştiriyor sanki.

Şöhretli, zengin ve sahip olmak istediği her şeye sahip olabilen Rick ne oldu da bu boşluğa düştü? Sanırım bu sorunun cevabı; Rick'in Kardeşinin ölmesi ile yaşadığı travmadır. Bu travma Rick'i sarsar. Çok acı çekmesine neden olur. Bu yaşadığı acı belki de o güne kadar adeta uykuda olan Rick'in uyanmasına sebep olacaktır. Filmde acının insan için nasıl yol gösterici olabileceği ile ilgili olarak bir papaz şöyle der: “Yalnız görünüyorsun… Değilsin… Şu anda bile senin elinden tutup sana yol gösteriyor. Senin göremeyeceğin bir yol. Eğer mutlu değilsen bunu Tanrı’nın seni sevmemesi olarak algılama, aksine bu Tanrı’nın seni sevdiğinin bir işaretidir. O sevgisini seni acılardan kurtararak değil, sana acılar vererek, seni orada tutarak gösterir. Acı çekmek seni olduğundan yüksek şeylere bağlar, kendi iradenden bile yüksek şeylere. Seni bu dünyadan alır, arkasında yatan şeyleri bulmanı sağlar. Gönderdiği sorunlara sadece katlanmak zorunda değilizdir, onları birer lütuf olarak görmeliyiz. Kendimiz için istediğimiz mutluluktan bile daha değerli bir lütuf…” Rick uykudadır ve artık uyanmalıdır. Filmde bir kaç yerde ''Uyan'' denilmesi bundandır. 

Filmin başında bir kral ve oğlunun hikayesi anlatılır; Kral oğlunu denizler altına inci bulması için Mısır'a gönderir. Mısır'a gelen oğul insanlar tarafından hafızasına kaybetmesine neden olan bir kupaya konulur. Zamanla oğul neden geldiğini unutur. Filmdeki Rick, hikayede anlatılan oğuldur. Yaşadığı hayat yaşamak istediği/yaşaması gereken hayat değildir. Çünkü o uykudadır. Yaşadığı her şey bir yanılsamadır ve uyanması gerekir. Filmin bir yerinde; ''Onca yıl başkasının hayatını yaşamak, farkında bile değildim'' der. Farkında değil çünkü uykuda ve uyanmak istiyor. Onca yıl tasarladığının çok dışında yaşayan Rick, yaşadığı travmanın da etkisiyle hayatını ve hayatındaki bütün insanları sorgular ve nihayetinde uyanmayı başarır. Bunu filmin sonunda duyduğumuz  ''Başla'' sesinden anlıyoruz. Çünkü Rick artık uyanmış ve yeni bir hayata başlamaya hazırdır.


Yapım                : 2015 - ABD

FRAGMAN:



27 Şubat 2017 Pazartesi

89. Oscar Ödülleri


Oscar ödülleri sahiplerini buldu. Dolby Tiyatrosu'nda, Jimmy Kimmel'in sunumuyla başlayan 89. Oscar Ödül Töreni'nde kırmızı halı rüzgarından sonra Oscar kazananları da açıklandı. En iyi film toplam 6 ödül kazanan La La Land olarak açıklandı, ardından Moonlight'ın seçildiği duyurularak Oscar tarihinde bir ilk yaşandı.

İŞTE KAZANANLAR:

En İyi Film: Moonlight

Yabancı Dilde En İyi Film: The Salesman (İran)

En İyi Yönetmen: Damien Chazelle (La La Land)

En İyi Kadın Oyuncu: Emma Stone (La La Land)

En İyi Erkek Oyuncu: Cassey Affleck (Manchester by the Sea)

İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Viola Davis (Fences)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Mahershala Ali (Moonlight)

En İyi Özgün Senaryo: Manchester by the Sea

En İyi Uyarlama Senaryo: Moonlight

En İyi Kurgu: Hacksaw Ridge

En İyi Görüntü Yönetimi: La La Land

En İyi Özgün Müzik: La La Land

En İyi Özgün Şarkı: City Of Stars (La La Land)

En İyi Prodüksiyon Tasarım: La La Land

En İyi Kostüm Tasarımı: Fantastaic Beast and Where to Find Them

En İyi Makyaj ve Saç: Suicide Squade

En İyi Görsel Efekt: The Jungle Book

En İyi Ses Kurgusu: Arrival

En İyi Ses Miksajı: Hacksaw Ridge

En İyi Animasyon: Zootopia

En İyi Belgesel: O.J: Made İn America

En İyi Kısa Metraj Animasyon: Piper

En İyi Kısa Film: Sing

13 Şubat 2017 Pazartesi

2017 Bafta Ödülleri


2017 BAFTA Ödülleri aday listesi ve Ödülü Kazananlar:

En İyi Film:

Arrival
I, Daniel Blake
La La Land (Kazanan)
Manchester by the Sea
Moonlight

En İyi İngiliz Filmi:

American Honey
Denial
Fantastic Beasts and Where to Find Them
I, Daniel Blake (Kazanan)
Notes on Blindness
Under the Shadow

En İyi Çıkış Yapan İngiliz Senarist, Yönetmen veya Yapımcı:

The Girl With All the Gifts – Mike Carey (senarist), Camille Gatin (yapımcı)
The Hard Stop – George Amponsah (senarist/yönetmen/yapımcı), Dionne Walker (senarist/yapımcı)
Notes on Blindness - Peter Middleton (senarist/yönetmen/yapımcı), James Spinney (senarist/yönetmen), Jo-Jo Ellison (yapımcı)
The Pass – John Donnelly (senarist), Ben A Williams (yönetmen)
Under the Shadow – Babak Anvari (senarist/yönetmen), Emily Leo, Oliver Roskill, Lucan Toh (yapımcı) (Kazanan)

İngilizce Dışanda En İyi Film:

Dheepan
Julieta
Mustang
Son of Saul (Kazanan)
Toni Erdmann

En İyi Belgesel:

13th (Kazanan)
The Beatles: Eight Days a Week – The Touring Years
The Eagle Huntress
Notes on Blindness
Weiner

En İyi Animasyon Filmi:

Finding Dory
Kubo and the Two Strings (Kazanan)
Moana
Zootropolis

En İyi Yönetmen:

Denis Villeneuve (Arrival)
Ken Loach (I, Daniel Blake)
Damien Chazelle (La La Land) (Kazanan)
Kenneth Lonergan (Manchester by the Sea)
Tom Ford (Nocturnal Animals)

En İyi Orjinal Senaryo:

Hell or High Water
I, Daniel Blake
La La Land
Manchester by the Sea (Kazanan)
Moonlight

En İyi Uyarlanmış Senaryo:

Arrival
Hacksaw Ridge
Hidden Figures
Lion (kazanan)
Nocturnal Animals

En İyi Erkek Oyuncu:

Andrew Garfield (Hacksaw Ridge)
Casey Affleck (Manchester by the Sea) (Kazanan)
Jake Gyllenhaal (Nocturnal Animals)
Ryan Gosling (La La Land)
Viggo Mortensen (Captain Fantastic)

En İyi Kadın Oyuncu:

Amy Adams (Arrival)
Emily Blunt (The Girl on the Train)
Emma Stone (La La Land) (Kazanan)
Meryl Streep (Florence Foster Jenkins)
Natalie Portman (Jackie)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:

Aaron Taylor-Johnson (Nocturnal Animals)
Dev Patel (Lion) (Kazanan)
Hugh Grant (Florence Foster Jenkins)
Jeff Bridges (Hell or High Water)
Mahershala Ali (Moonlight)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:

Hayley Squires (I, Daniel Blake)
Michelle Williams (Manchester by the Sea)
Naomie Harris (Moonlight)
Nicole Kidman (Lion)
Viola Davis (Fences) (Kazanan)

En İyi Orjinal Müzik:

Arrival
Jackie
La La Land (Kazanan)
Lion
Nocturnal Animals

En İyi Sinematografi:

Arrival
Hell or High Water
La La Land (Kazanan)
Lion
Nocturnal Animals

En İyi Kurgu:

Arrival
Hacksaw Ridge (Kazanan)
La La Land
Manchester by the Sea
Nocturnal Animals

En İyi Yapım Tasarımı:

Doctor Strange
Fantastic Beasts and Where to Find Them (Kazanan)
Hail, Caesar!
La La Land
Nocturnal Animals

En İyi Kostüm Tasarımı:

Allied
Fantastic Beasts and Where to Find Them
Florence Foster Jenkins
Jackie (Kazanan)
La La Land

En İyi Saç & Makyaj:

Doctor Strange
Florence Foster Jenkins (Kazanan)
Hacksaw Ridge
Nocturnal Animals
Rogue One: A Star Wars Story

En İyi Ses:

Arrival
Deepwater Horizon (Kazanan)
Fantastic Beasts and Where to Find Them
Hacksaw Ridge
La La Land

En İyi Özel Görsel Efektler:

Arrival
Doctor Strange
Fantastic Beasts and Where to Find Them
The Jungle Book (Kazanan)
Rogue One: A Star Wars Story

En İyi İngiliz Kısa Animasyon:

The Alan Dimension
A Love Story (Kazanan)
Tough

En İyi İngiliz Kısa Filmi:

Consumed
Home (Kazanan)
Mouth of Hell
The Party
Standby

Yükselen Yıldız Ödülü:

Anya Taylor-Joy
Laia Costa
Lucas Hedges
Ruth Negga
Tom Holland (Kazanan)

8 Şubat 2017 Çarşamba

American History X


Irkçılık genel olarak çeşitli insan ırkları arasındaki biyolojik farklılıkların kültürel veya bireysel meseleleri de tayin etmesi gerektiğine ve doğal sebeplerle bir ırkın (çoğunlukla kendi ırkının) diğerlerinden üstün olduğuna ve diğerlerine hükmetmeye hakkı olduğuna duyulan inanç veya bu değerleri kabul eden doktrindir. Ortaya çıkış nedenleri arasında çoğunlukla ekonomik nedenleri olması yanı sıra düşünsel nedenlere de dayanmaktadır. İnsanlar hangi coğrafyada veya hangi ırka mensup olacağını, hangi anne babanın evladı olacağını tayin edemez. Hal böyle iken, birilerinin ırkını üstün görmesi ve diğer ırkları aşağılaması bana hep çok saçma gelmiştir. Hatta ırkçılığı bir görüş bile değil bir hastalık olarak görmüşümdür. Dünyanın farklı ülkelerinde farklı yönetmenler ırkçılık üzerine çeşitli yapımlar ortaya koymuşlardır. Irkçılık karşıtı bu filmlere örnek olarak, To Kill A Mockingbird(Bülbülü Öldürmek), American History X, Malcolm X, Goodbye Bafana, This İs England, The Help, 12 Yeras A Slave ilk aklıma gelen filmlerdir. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyasının Yahudilere yönelik gerçekleştirdiği soykırımı konu alan filmler de bu kapsamda ele alınabilir; Schindler’s List (Schindlerin Listesi), Life Is Beautiful (Hayat Güzeldir), The Pianist (Piyansit), The Boy İn The Striped Pyjamas (Çizgi Pijamalı Çocuk), God On Trial (Ölümün Soluğu), Amen, İnglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi), Nirgendwo İn Africa (Afrikada Bir Yerde). Bu yazımızın konusu, bu filmlerden biri olan American History X’tir. 

American History X, ırkçılık karşıtı filmler denince ilk akla gelen filmlerden biridir. Senaryosuyla, kurgusuyla, oyunculuklarıyla unutulmaz filmler arasında yerini almıştır. Edward Norton büyüleyici bir performans sergiliyor. Norton fiziksel olarak bu film için uygun hale gelebilmek adına üç ay boyunca çalışmış ve toplam 15 kilo kas yapmıştır. Sadece fiziksel olarak değil, tavır ve davranışlarıyla, bakışlarıyla, jest ve mimikleriyle de oyuncu rol yapmıyor adeta yaşıyor. Ünlü aktör bu performansı ile 1999 yılındaki Oscar Ödüllerinde en iyi aktör dalında adaylık kazanmıştır. Fakat ödülü, yine bir ırkçılık karşıtı film olan Life İs Beautiful filmindeki oyunculuğu ile Roberto Benigni’ye kaptırmıştır. Aynı yıl adaylar arasında Saving Private Ryan (Er Ryan’ı Kurtarmak) filmindeki rolü ile Tom Hanks’in de olduğunu hatırlatarak ve hem Tom Hanks’i hem de Roberto Benigni’yi çok beğendiğimi ifade ederek söylemeliyim ki, Edward Norton’ın ödülü daha çok hak ettiğini düşünüyorum. Bence Akademi Norton yerine Benigni’ye ödülü vererek daha önce de defalarca yaptığı gibi yine yanlış bir karar vermiştir. 

Filmin konusu kısaca şöyledir; Derek Vinyard (Edward Norton), babası zenciler tarafından öldürülen bir Neo-Nazi'dir. Bir gün arabasını soymaya çalışan üç zenciyi acımasızca öldürür ve tutuklanarak hapse gönderilir. Derek, hapiste kaldığı sürede ırkçı düşüncelerini sorgulamaya başlar ve iyilikle kötülüğün her ırkın içinde var olduğunu fark eder. Derek’in kardeşi olan Danny(Edward Furlong) de ırkçı fikirler taşımaktadır. Yaşadıklarından ders alan Derek, hapisten çıkınca Danny'ye doğru yolu göstermeye çalışacaktır.

Filmimizin kahramanı Derek, bir Neo-Nazi’dir. Neo-Nazizm, II. Dünya Savaşı'ndan sonra nasyonal sosyalizmi yeniden canlandırmak ve bu amaçla nasyonal sosyalist yönetimleri demokratik veya silahlı yollarla başa geçirmeyi hedefleyen veyahut nasyonal sosyalizmi savunan tüm siyasî hareket ve düşüncelere verilen ortak isimdir. Amerika’daki Neo-Naziler beyaz ırkın üstün olduğuna inanırlar. Neo-Naziler çoğunlukla siyah giyinirler ve kafaları dazlaktır, Derek gibi.

American History X filmini iki bölümde almak gerekir; İlk bölüm(geçmiş zaman) Derek’in bir Neo-Nazi olduğu, ikinci bölüm(günümüz) ise bu fikirlerinden vazgeçtiği bölüm. Bu iki bölümü, hapishane ayırmaktadır. Yönetmen bu iki bölümü kronolojik olarak değil, karışık olarak vermektedir. Yani film önce ilk bölüm, sonra hapishane sonra da ikinci bölüm olarak ilerlemiyor. İlk bölüm siyah beyaz ve flash-backler şeklinde aktarılırken, ikinci bölüm ise günümüzde geçmekte ve renklidir. İlk bölümün siyah beyaz verilmesi, hikâyeyi takip etme noktasında çok isabetli bir seçim olmakla birlikte kanaatimce bu seçim sadece hikâyenin kolay takip edilmesi amacıyla yapılmamıştır. Bana göre, ilk bölüm siyah beyazdır çünkü ırkçı fikirlere sahip insanlar için ya siyah ya da beyaz vardır.(Burada kastettiğim insanların ten renkleri değildir.) Onlar için diğer renkler yoktur. Beyazsan dostsun siyahsan düşmansındır. Bu insanlar sadece kendilerine değil çevrelerindeki herkes için hayatı çekilmez hale getirirler. Filmde Derek üzerinden anlatılan da tam olarak budur. İlk bölümde şiddet eğilimli, agresif, kavgacı bir ırkçı olan Derek hem kendine hem de ailesine büyük zararlar verir. Filmin ikinci bölümünde ırkçı fikirlerinden arınan Derek daha insancıl, daha pozitif biri olmuştur. Aileye bir nebze de olsa bir huzur gelmiştir. Artık yüzler gülmeye, umutlar yeşermeye başlamıştır. Derek hem kendi hayatına hem de çevresindeki insanların hayatına renk katmaya başlamıştır. 

İlk bölümdeki Derek ile ikinci bölümdeki Derek arasında çok büyük farklar vardır. Fiziksel olarak çok büyük bir değişiklik yoktur; sadece dazlak iken saçlı hale gelmiştir.(Çünkü dazlak olmak bir anlamda Neo-Nazi olmakla eş anlamlıdır.) Asıl değişiklik düşünsel manadadır. Bu değişikliklerin sebebi hapishanede geçirdiği üç yıldır. Hapishane, Derek’in hayatında çok önemli bir yer tutar. Derek yaşadığı bir takım olaylar sonucunda, savunduğu fikirlerin ne kadar yanlış olduğunu burada fark ediyor. Kendisiyle aynı fikirdeki dazlaklarla zaman geçiren Derek, bu adamların Meksikalılarla uyuşturucu işinde olduğunu görüyor. İlk uyanış belki de o zaman oluyor. Derek bunu çok yanlış buluyor. Ona göre uyuşturucu zencilerin işidir, bir beyaz asla uyuşturucuya bulaşmaz. Derek’in dönüşümündeki önemli bir diğer etmen, çamaşırhanede beraber çalışmak zorunda kaldığı geveze zenci Lamont (Guy Torry)’tur. Lamont televizyon çalmaya çalışırken polise yakalanmış, boğuşma sırasında elindeki televizyonu polisin ayağına düşürmüş, bunun sonucunda da altı yıl ceza almıştır. Derek böyle bir suçtan altı yıl cezanın çok adil olmadığını düşünür. Derek, Lamont’u tanıdıkça Onun ve hatta zenci tüm insanlar hakkındaki önyargıları yıkılır. Zamanla çok iyi dost olurlar. Derek’in dönüşümünde bardağı taşıran damla ise banyoda uğradığı saldırıdır. Saldırı sonrası revirde tedavisi sırasında, eski öğrencisi olduğu lisenin müdürü Onu ziyaret eder. Ziyaret sırasında müdürün şu sorusu Derek’i sarsar ve kendine getirir : ’’Yaptıkların sana daha iyi bir yaşam sundu mu?’’ Müdür gitmeden ona bir takım kitaplar da bırakır. Geri kalan zamanlarında bu kitapları okuyan Derek, hapishaneden çıktığı zaman artık dönüşümünü tamamlamıştır. O artık farklı biridir.

Derek hapishaneden çıktıktan sonra kendini bir takım sorunların ortasında bulur. İlk olarak daha önce birlikte hareket ettiği arkadaşlarından kopması gerekiyor. Daha sonra ekonomik olarak zor durumda bulunan ailesini düze çıkarması gerekiyor. Ve belki de en önemlisi, kardeşi Danny’nin kendisinin yaşadığı sıkıntıları yaşamaması için Ona yardım etmek olmak zorundadır. Yani Derek’i oldukça zorlu bir süreç beklemektedir.

Filmin sonlarına doğru, Danny kendisine verilen ödevi (ki filmin ismi de bu ödevden gelir, Danny hazırladığı ödeve American History X ismini vermiştir.) tamamlarken şöyle bir şey yazar: “öfke bir yüktür. Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır. Buna kesinlikle değmez. Abim Derek bir yazıyı alıntıyla bitirmek iyidir der. Birileri zaten senin söyleyeceğini en iyi şekilde söylemiştir. Daha iyisini yapamıyorsan onlarınkini alır ve yazını etkileyici şekilde bitirirsin’’ deyip bir alıntı ile ödevini tamamlar. Biz de yazımızı bu alıntı ile tamamlayalım: “Biz düşman değiliz, dostuz. Düşman olmamalıyız. Hırslarımız zorlayabilir ama yürek bağlarımızı koparamaz. Hafızamızın gizemli yolları tekrar aşıldığında canlanacak ve tabiatımızın iyi yönlerinin yanında olacaktır.”(Abraham Lincoln)


Yapım                : 1998 - ABD



24 Ocak 2017 Salı

89. Akademi Ödülleri

Amerikan Sinema Bilimleri ve Sanat Akademisi (AMPAS) tarafından düzenlenen 89. Akademi Ödülleri’nin adayları açıklandı.




  1. En İyi Film
  • Arrival
  • Fences
  • Hacksaw Ridge
  • Hell or High Water
  • Hidden Figures
  • La La Land
  • Lion
  • Manchester by the Sea
  • Moonlight
  1. En İyi Yönetmen
  • Denis Villeneuve – Arrival
  • Mel Gibson – Hacksaw Ridge
  • Damien Chazelle – La La Land
  • Kenneth Lonergan – Manchester by the Sea
  • Barry Jenkins – Moonlight
  1. En İyi Uyarlama Senaryo
  • Eric Heisserer – Arrival
  • August Wilson – Fences
  • Allison Schroeder & Theodore Melfi – Hidden Figures
  • Luke Davis – Lion
  • Barry Jenkins – Moonlight
  1. En İyi Orijinal Senaryo
  • Taylor Sheridan – Hell or High Water
  • Damien Chazelle – La La Land
  • Yorgos Lanthimos & Efthimis Fillippou – The Lobster
  • Kenneth Lonergan – Manchester by the Sea
  • Mike Mills – 20th Century Women
  1. En İyi Kadın Oyuncu
  • Isabelle Huppert –Elle (Michèle Leblanc rolünde)
  • Ruth Negga –Loving (Mildred Loving rolünde)
  • Natalie Portman –Jackie (Jackie Kennedy rolünde)
  • Emma Stone –La La Land (Mia Dolan rolünde)
  • Meryl Streep –Florence Foster Jenkins (Florence Foster Jenkins rolünde)
  1. En İyi Erkek Oyuncu
  • Casey Affleck – Manchester by the Sea (Lee Chandler rolünde)
  • Andrew Garfield – Hacksaw Ridge (Desmond T. Doss rolünde)
  • Ryan Gosling – La La Land (Sebastian Wilder rolünde)
  • Viggo Mortensen – Captain Fantastic (Ben Cash rolünde)
  • Denzel Washington – Fences (Troy Maxson rolünde)
  1. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
  • Viola Davis – Fences (Rose Lee Maxson olarak)
  • Naomie Harris – Moonlight (Paula rolünde)
  • Nicole Kidman – Lion (Sue Brierley rolünde)
  • Octavia Spencer – Hidden Figures (Dorothy Vaughan rolünde)
  • Michelle Williams – Manchester by the Sea (Randi rolünde)
  1. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
  • Mahershala Ali — Moonlight
  • Jeff Bridges — Hell or High Water
  • Lucas Hedges — Manchester by the Sea
  • Dev Patel — Lion
  • Michael Shannon — Nocturnal Animals
  1. En İyi Orijinal Film Müziği
  • Jackie – Mica Levi
  • La La Land – Justin Hurwitz
  • Lion – Dustin O’Halloran and Hauschka
  • Moonlight – Nicholas Britell
  • Passengers – Thomas Newman
  1. En İyi Orijinal Film Şarkısı
  • Arrival
  • Deepwater Horizon
  • La La Land
  • Sully
  • Hacksaw Ridge
  1. En İyi Animasyon Filmi
  • Kubo and the Two Strings
  • Moana
  • My Life as a Zucchini
  • The Red Turtle
  • Zootopia

  1. En İyi Kısa Metrajlı Film
  • Ennemis Interieurs
  • La Femme et le TGV
  • Silent Nights
  • Sing
  • Timecode
  1. En İyi Kostüm Tasarımı
  • Allied – Joanna Johnston
  • Fantastic Beasts and Where to Find Them – Colleen Atwood
  • Florence Foster Jenkins – Consolata Boyle
  • Jackie – Madeline Fontaine
  • La La Land – Mary Zophres
  1. En İyi Makyaj ve Saç Stili
  • A Man Called Ove – Eva von Bahr ve Love Larson
  • Star Trek Beyond – Joel Harlow ve Richard Alonzo
  • Suicide Squad – Alessandro Bertolazzi, Giorgio Gregorini ve Christopher Nelson
  1. En İyi Belgesel
  • Fire at Sea
  • I Am Not Your Negro
  • Life, Animated
  • OJ: Made in America
  • 13th
  1. En İyi Kısa Konulu Belgesel
  • Extremist
  • 4.1 Miles
  • Joe’s Violin
  • Watani My Homeland
  • The White Helmets
  1. En İyi Görsel Efekt
  • Deepwater Horizon – Craig Hammeck, Jason Snell, Jason Billington ve Burt Dalton
  • Doctor Strange – Stephane Ceretti, Richard Bluff, Vincent Cirelli ve Paul Corbould
  • The Jungle Book – Robert Legato, Adam Valdez, Andrew R. Jones ve Dan Lemmon
  • Kubo and the Two Strings – Steve Emerson, Oliver Jones, Brian McLean ve Brad Schiff
  • Rogue One: A Star Wars Story – John Knoll,Mohen Leo, Hal Hickel ve Neil Corbould
  1. En İyi Sinematografi
  • Arrival — Bradford Young
  • La La Land — Linus Sandgren
  • Lion — Greig Fraser
  • Moonlight — James Laxton
  • Silence — Rodrigo Prieto
  1. En İyi Film Kurgusu
  • Arrival
  • Hacksaw Ridge
  • Hell or High Water
  • La La Land
  • Moonlight
  1. En İyi Ses Miksajı
  • Arrival
  • La La Land
  • Hacksaw Ridge
  • 13 Hours: The Secret Soldiers of Benghazi
  • Rogue One: A Star Wars Story
  1. En İyi Ses Kurgusu
  • Arrival
  • Deepwater Horizon
  • La La Land
  • Sully
  • Hacksaw Ridge
  1. En İyi Yabancı Dilde Film
  • Land of Mine
  • A Man Called Ove
  • The Salesman
  • Tanna
  • Toni Erdmann
  1. En İyi Eser / Sahne Tasarımı
  • Arrival
  • Fantastic Beasts and Where to Find Them
  • Hail Caesar!
  • La La Land
  • Passengers
  1. Akademi Ödülleri Jimmy Kimmel tarafından sunulacak ve tören 26 Şubat 2017 tarihinde düzenlenecek.

23 Ocak 2017 Pazartesi

Quentin Tarantino


Quentin Tarantino, 27 Mart 1963 yılında Amerika’da doğdu. Babası İtalyan asıllı Tony Tarantino ve annesi Quentin Tarantino’nun doğumundan hemen sonra boşanmıştır. Quentin ileriki yaşlarda üvey babasıyla güçlü bağlar kurmuştur.On altı yaşında Harbor City, Kaliforniya’daki Narbonne Lisesi’nden ayrılarak oyunculuk öğrenmek için James Best tiyatro grubuna katıldı. “Captain Peachfuzz and the Anchovy Bandit” adlı ilk senaryosunu, 22 yaşında yazdı. Video kaset dükkanında kasiyerlik yaptı. Lawrence Bender ile bir Hollywood partisinde tanıştı ve film senaryosu yazması konusunda cesaret kazandı. Bunun sonucunda 1992 yılında “Rezervuar Köpekleri” filmi ortaya çıktı. Film son moda akımların etkisinde ve bol kanlı olmasıyla dikkat çekti. Kısa sürede büyük bir şöhrete sahip oldu. Rezervuar Köpeklerinin başarısından sonra Hollywood yapımcıları bir dizi projeler sundular. Fakat Tarantino'’nun kafasında tamamen orijinal ve farklı bir proje vardı. Bu yüzden bütün teklifleri geri çeviren Tarantino, Amsterdam’'a “Ucuz Roman” (Pulp Fiction) adlı filmi çekmeye gitti. Karmaşık kurgusuyla dikkat çeken film, bağımsız filmlerinde gişe başarısı getirebileceğini gösterdi.

Ucuz Roman’dan sonra “The Man from Hollywood'”u yönetti. Daha sonra ise akıl hocası Elmore Leonard’ın “Rum Punch” adlı romanından uyarladığı “Jackie Brown”ın yönetmenliğini yaptı. Sonraki projesini “Inglorious Bastards” adlı bir savaş filmi yapmaktı.Fakat bu projeyi Kill Bill filmini yazıp, yönetmek için ertelemek zorunda kaldı. Kill Bill Vol.1 ve Vol.2 olmak üzere iki ayrı film olarak gösterime girdi. Başrol oyuncuları Uma Thurman, David Carradine, Vivica A. Fox, Lucy Liu ile büyük gişe hasılası yapan seri, uzun süre sinemalarda gösterimde kalmayı başardı. Sadece Vol. 1 ile dünya genelinde 180,949,045 dolar hasılat yapmıştır.

2004 yılında Cannes Film Festivalinde juri başkanlığı görevini kabul etti. Tarantino’nun büyük ısrarına rağmen Altın Palmiye ödülü “Oldboy” filmi yerine, “Fahrenheit 9/11” adlı filme verildi. 24 Şubat 2005’’te CSI adlı dizinin “Grave Danger” adlı 2 saatlik bölümünü yönetti. Bölüm reyting rekorları kırdı. Ayrıca aynı sene Jimmy Kimmel Live’ın bir bölümünü de yönetti. “Alias” adlı bir dizinin birinci ve üçüncü sezonlarında rol aldı. Filmlerinde kullandığı bazı kendine özgü kuralları, nitelikleri vardır.

Bunlardan bazıları ise ;

*Başrol karakterleri özellikle Chevrolet ve Cadillac olmak üzere, genellikle General Motors araçları kullanırlar.
*Çanta ve Valizler filmlerde önemli rol oynar.
*Hemen bütün filmler Los Angeles’ta geçer.
*Önceki filmlerine dolaylı da olsa bağlantı bulunur.
*Çok aykırı bir öykü anlatım tarzı bulunur.
*3 ve daha fazla karakter birbirine aynı anda silah doğrultur.
*Bagaj çekimi (Trunk shot) tekniğini sinema dünyasında popüler hale getirmiştir.
*Filmlerinde sıklıkla küçük de olsa rollerde oynar.
*Yazdığı üç filmi, yazıp yönettiği dört filmde de suç ve suçlular üzerinedir.
*Sıklıkla siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli ve siyah kravatlı karakterlere yer verir.

Quentin Tarantino'nun En Öneml Filmleri:


  1. Reservoir Dogs
  2. Pulp Fiction
  3. Jackie Brown
  4. Kill Bill Vol:1
  5. Kill Bill Vol:2
  6. Death Proof
  7. İnglourious Basterds
  8. Django Unchained
  9. The Hateful Eight