Atilla Cengiz'in hem senaryosunu yazıp hem de yönetmenliğini üstlendiği 2011 yapımı film. Filmi izlemeye başladığımda doğrusu çok da bir beklenti içinde değildim. Beklentimin düşük olmasından mıdır bilmiyorum ama filmi çok beğendim.
Bir yanda Karadenizli bir genç; sevdiği için ailesine bile sırt çevirmiş, yollara düşmüş, yollarda çeşitli zorluklarla karşılaşmış, aşağılanmalara maruz kalmış ama sevdiğine gitmekten vazgeçmeyen ve bu uğurda canını veren Soner'in(Enes Atış) dramı. Diğer yanda Dersimli bir baba; oğlu dağda, ama bunu güvenlik güçlerinden saklamak zorunda kalan, güvenlik güçlerinin her ''oğlun nerede'' diye sorduklarında farklı bir yalan söylemek zorunda kalan yalnız, kederli, çaresiz Musa Dayı'nın(Rıza Akın) dramı.
Soner, Dersimden Karadeniz'e mevsimlik işler için gelen Dersimli bir kıza aşık olur. Sevdiğinin arkasından Giresun'dan kalkıp Tunceli'ye gitmeye karar verir. Sevdiği kız gelme der Soner'e, Anne-babası gitme der Soner'e ama gönül ferman dinlemiyor. Soner yollara düşüyor. Tuhaf olan, Soner'in Giresunlu olup Tunceli'ye gitmekte olduğunu duyan herkesin verdiği tepkidir; ortak tahmin Soner'in asker olduğudur. Çünkü eğer biri Tunceli'ye gidiyorsa, onlara göre, gitmek zorunda olduğu için gidiyordur, mesela askerdir. Yoksa bir insan neden Tunceli'ye gitsin ki? Üstelik bu düşüncede olanlar hayatlarında hiç Tunceli'ye gitmemiştir. Tunceli burada semboldür, bir anlamda doğu ve güneydoğu illerini temsil ediyor. Bir takım insanlar, asla doğu ve güneydoğu illerine gitmek istemezler ne asker olarak ne memur olarak ne de başka bir sebeple. Ama aynı insanlar ülkenin bölünmez bütünlüğünden dem vururlar, vatanın bir karış toprağından vazgeçmeyiz der dururlar. Hiç gitmediği ve gitmek istemediği toprağa bu bağlılık bana hep ironi gelmiştir. Neyse filme dönelim; Soner Tunceli'nin girişinde Jandarmalarca otobüsten indirilir, Tunceli'ye gitme sebebi Komutanı ikna etmez ve evine geri dönmesi için telkinde bulunarak geri çevirilir. Ama Soner evine dönemez. Tunceli'ye gitmekte olan bir kamyonun arkasına gizlenerek jandarma noktasından geçmeyi başarır.
Musa Dayı, Dersim'in bir dağ köyünde yalnız yaşayan, acılı bir babadır. Oğlu Umut dağdadır. Bir yandan oğlunun hayatı için endişelenirken bir yandan da köye baskın yapan jandarmanın baskılarına maruz kalır. Musa Dayı, oğlunun dağda olduğunu jandarmadan saklar, oğlun nerede diye sorduklarında ''oğlum fındık toplamaya gitti'' der. Soner'in bindiği kamyon kaza yapar ve Soner kamyondaki bir kaç kişi ile birlikte kazada hayatını kaybeder. Cenazesi ortada kalmıştır. Musa Dayı, Jandarmanın ''oğlun nerede'' sorusundan kurtulmak için Soner'in cenazesine, oğlu Umut diye sahip çıkar. O'nu köye getirip defneder. Fakat günlerce bunun vicdan azabını çeker. Derken dağdaki oğlundan haber alır; Umut yaralanmıştır. Çok geçmeden de Umut ölü olarak babasına teslim edilir. Musa Dayı büyük bir acı yaşamaktadır. Umut diye birini zaten defnetmiştir şimdi gerçek Umut'u nasıl defnedecektir. Jandarma sorarsa ne diyecektir? Tek başına oğlunu yıkar, gözyaşlarıyla kefenler ve bir gece vakti Umut'u Soner'in hemen yanına defneder, mezar taşı olmadan. Musa Dayı'nın oğlunu teslim aldığı, yıkadığı, kefenlediği sahneler, müziğin de etkisi ile ve Rıza Akın'nın müthiş performansı ile yürek dağlayan sahnelerdir.
Filmin finali çok etkileyici. Oğullarını yitirmiş iki dertli babanın karşı karşıya geldiği sahne uzun süre unutulmayacak bir etki bırakır izleyicide.
Bu filmden bahsederken müziklerinden bahsetmemek olmaz. Metin-Kemal Kahraman kardeşlerin yaptığı müzikler tek kelime ile mükemmeldir. filmin senaryosu ile uyum içinde olan müzikler filme ayrı bir değer katmış. İlk dörtlüğü Karadenizli babanın, ikinci dörtlüğü de Dersimli babanın oğluna seslenişi olan ''Oğul'' şarkısı ise filmin özeti gibidir.
Filmde, oyunculuklar genel olarak başarılı, ama Rıza Akın üstün performansı ile öne çıkıyor bu filmde. Daha önce de bir çok filmde izlediğim ve beğendiğim başarılı oyuncu bu filmdeki oyunculuğuyla zirve yapıyor adeta.
Filmin finali çok etkileyici. Oğullarını yitirmiş iki dertli babanın karşı karşıya geldiği sahne uzun süre unutulmayacak bir etki bırakır izleyicide.
Bu filmden bahsederken müziklerinden bahsetmemek olmaz. Metin-Kemal Kahraman kardeşlerin yaptığı müzikler tek kelime ile mükemmeldir. filmin senaryosu ile uyum içinde olan müzikler filme ayrı bir değer katmış. İlk dörtlüğü Karadenizli babanın, ikinci dörtlüğü de Dersimli babanın oğluna seslenişi olan ''Oğul'' şarkısı ise filmin özeti gibidir.
Filmde, oyunculuklar genel olarak başarılı, ama Rıza Akın üstün performansı ile öne çıkıyor bu filmde. Daha önce de bir çok filmde izlediğim ve beğendiğim başarılı oyuncu bu filmdeki oyunculuğuyla zirve yapıyor adeta.
Yapım : 2011 - Türkiye
FRAGMAN:
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil