Romanya Sineması, son yıllarda önemli bir sıçrama yaptı. Özellikle 2000 sonrası çok önemli filmler sunan Romanya, tüm dünyada, sinemaseverlerin dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı. Son dönemde yapılan başarılı filmlere birkaç örnek vermek gerekirse; Bay Lazarescunun Ölümü (Moartea Domnului Lazarescu-2005), Kağıt Mavi Olacak (Hîrtia va fi albastrã-2006), Bükreşin Doğusu (A fost sau n-a fost?-2006), 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün (4 luni, 3 saptamâni si 2 zile -2007), Tepelerin Ardında (Dupa dealuri -2012) ve Çocuk Pozu (Pozitia copilului -2013). Bu yazımızın konusu, son dönem Romanya Sinemasından çıkmış bu başarılı yapımlardan biri olan Pozitia Copilului. Başta yazımızın konusu olan film olmak üzere adı geçen diğer filmleri de tereddüt etmeden izleyebilirsiniz. Emin olun hepsi çok nitelikli yapımlar olup sizleri hayal kırıklığına uğratmayacaktır.
Pozitia Copilului(Çocuk Pozu, Child’s Pose), Calin Peter Netzer'in yönetmenliğini yaptığı, Romanya'nın en önemli kadın oyuncularından biri olan Luminita Gheorghiu'nun başrolünde olduğu, 2013 yapımı etkileyici bir drama. Film, 63. Berlin Film Festivalinde Altın Ayı ödülü almıştır. Son derece gerçekçi ve yalın bir anlatıma sahip olan filmin ağır bir temposu olmasına rağmen, başarılı diyaloglar ve üst seviyede oyunculuklar sayesinde, sonuna kadar ilgiyle kendini izlettiriyor. Oyunculuklar genel olarak çok iyi. Barbu rolünde Bogdan Dumitrache ve özellikle de Cornelia rolünde Luminita Gheorghiu üstün performans sergiliyorlar. Filmin konusu kısaca şöyledir; varlıklı bir aileden olan 34 yaşındaki Barbu, trafik kazası sonucu, yoksul bir ailenin 14 yaşındaki çocuğunun ölmesine sebep olur. Kaza, Barbu'nun hatalı sollama yapması ve hızlı olması sonucu meydana gelmiştir. Film, Barbu'nun annesi olan Cornelia'nın bu kaza sonucu oğlunun içine düştüğü müşkül durumdan kurtarmak için verdiği mücadeleyi anlatır.
Filmde, iki ana tema işlenmektedir; işlenen temalardan biri, zengin ve fakir insanların yaşamlarının karşılaştırılması. Yönetmen, farklı ekonomik gelir seviyelerindeki insanların giyim kuşamından, yaşadıkları evlere kadar, hayat standartları arasındaki uçurumu izleyiciye sunar. Ama asıl vurguladığı, zengin ve fakir insanların resmi makamlarca nasıl görüldükleridir. Tüm vatandaşlara eşit mesafede olması beklenen resmi görevlilerin bazılarının, basit çıkarlar için nasıl tarafsızlıklarını yitirdiklerini görürüz. Ne yazık ki bu durum bizi hiç şaşırtmıyor çünkü ülkemizde de durum çok farklı değil. İkinci tema olarak ise, son derece baskıcı ve otoriter bir karakter olan bir anne ile bu durumdan muzdarip oğlunun ilişkisi irdeleniyor. Muhtemelen çocukluk döneminden itibaren başlayan annenin yanlış tutumları sonucu, sağlam bir kişilik kazanmamış bir adamın benliğini bulma mücadelesi.
Hikayenin merkezinde bulunan karakter, Cornelia’dır. Cornelia 60 yaşlarında bulunan, otoriter, dediğim dedik, herkese ve her şeye hükmetmeye çalışan bir kadındır. Oğlu Barbu tek çocuğu olduğundan bütün ilgisini ona vermiştir. Barbu'nun babası, eşinin gölgesinde ve etkisinde kalmış son derece silik bir karakter iken, annesi Cornelia, hayatı boyunca oğlu adına düşünmüş, O'nun adına kararlar almış, okuyacağı kitaplardan, birlikte yaşayacağı kadına kadar, oğlunun bütün hayatına yön vermeye çalışmıştır. (Yeri gelmişken yazayım; Cornelia'nın oğluna önerdiği yazarlardan biri de Orhan Pamuk'tur). Annesinin bu baskıcı tavrına, hayatı boyunca maruz kalmak, Barbu'da bir takım problemlere neden olmuştur; hiç bir sorumluluk yüklenemeyen, özgüveni düşük, mutsuz bir profil çizer Barbu. Yine de annesine rağmen bir şeyler yapmaya çalışır. Evden ayrılır, annesinin önerdiği kitapları değil kendi seçtiği kitapları okur, annesine inat, onun onaylamayacağını bildiği çocuklu bir kadınla yaşamaya başlar. Amacı annesinin etkisinden kurtulup, kendi benliğini ortaya koymaktır. Çok sevdiğim bir yazar olan Barış Bıçakçı'nın bir sözü vardır; ''aile bir mayın tarlasıdır, birey olmak için oradan sağ salim çıkabilmek gerekir.'' der. Anlaşılan o ki Barbu bu mayın tarlasından sağ salim çıkamamıştır. Zira bu ilişkisinde de annesinin etkileri görülür; muhtemelen annesinin tavırlarından dolayı aile kavramına inancı kalmayan ve hayatı boyunca hiçbir sorumluluk yüklenmemiş olan Barbu bir çocuğun sorumluluğunu yüklenemeyeceğini bildiğinden, birlikte olduğu kadının çok istemesine rağmen ondan çocuk yapmak istemez, hatta çocuk olması ihtimalinden delice korkar. Bu yüzden de sevgilisi ile ayrılmanın eşiğine gelmişlerdir. Yaptığı kaza sonucu bir çocuğun ölümüne sebep olmuştur, fakat bu olay sonucu yapılması gerekenleri bile kendisi yapmaktan kaçınır. Karşılaştığı her zorlukla kendisi yerine annesi mücadele etmiş olacak ki, bu olayda da annesinin sorunları çözmesini bekler. Kaza sonucu götürüldüğü karakolda, polise verdiği ifade annesi tarafından değiştirilirken dahi, Barbu buna direnmez. Cornelia'nın çocuğuna bu aşırı düşkünlüğü, içinde şefkat olmayan bir çeşit hastalık halini almıştır. Filmin bir sahnesinde; kaza haberini alan Cornelia oğlunun götürüldüğü karakola gider. Burada bir anne olarak ilkin çocuğuna gitmesi ve onu teselli etmesi beklenirken, Cornelia Barbu'nun yüzüne dahi bakmadan direk polislerle muhatap olur. Bu sahne, Cornelia’nın Barbu’ya karşı çok da şefkat duymadığını göstermesi bakımından önemlidir.
Cornelia, sahip olduğu yüksek sosyal statü gereği, çeşitli mevki ve makamlarda birçok insan tanımaktadır. Bu ilişkilerini, oğlunun içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için kullanır. Devamlı elinde telefon, birilerini aramaktadır. Tanımadığı, kazaya tanıklık etmiş olanları ise parayla satın alıp, ifadelerini değiştirmelerini sağlamaya çalışır. Paran ve çeşitli makamlarda tanıdıkların varsa kanunlar da senden yana olur. Dünyanın her yerinde geçerli bir kural gibi, burada da zengin güçlüdür, zengin haklıdır, otoriteler ve hatta kanunlar zenginden yanadır. Film bunu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer taraftan çocuklarını kaybetmiş aile, ellerinden hiçbir şey gelmeden, adaletin yerini bulmasını umutsuzca beklemektedirler. Çünkü onlar da çocuklarının ölümüne sebep olan kişinin zengin olduğunu, bir şekilde bu işten sıyrılacağının farkındadırlar. Bu sebeple çocuklarının ölümüne üzülürken bir yandan da bu adaletsizlik karşısında çok agresiftirler. Çocuğu ölen babanın sitem dolu sözleri, yürekleri burkuyor.
Bir takım gayri meşru yollarla suçunuzu örtbas edebilirsiniz ama vicdanınız sizi asla rahat bırakmaz. Barbu bu olaydan muhtemelen alabileceği en az cezayı alacak veya hiç almayacak. Ama vicdanı Barbu'nun peşini hiçbir zaman bırakmayacak. Filmin finalinde Barbu ölümüne sebep olduğu çocuğun babası ile yüzleşmeye karar verir. Bu kararı annesinin müdahalesi olmaksızın kendi başına alır. Bu Barbu'nun birey olması yolunda attığı çok önemli bir adımdır. Barbu acılı babayla ayaküstü konuşur. Oyuncuların seslerini duymadığımız bu sahnede (böyle bir sahnede, taraflar birbirlerine ne söyleyebilir ki, bence yönetmen bu sahneyi sessiz-sözsüz çekmekle çok isabetli bir karar vermiş ), konuşmanın sonunda iki adamın gönülsüzce tokalaştıklarını görürüz. Bu tokalaşma, acılı babanın, her şeye rağmen Barbu’yu affetmesi olarak değerlendirilebilir. Onca acısına rağmen babanın gösterdiği bu davranış sonrasında Barbu arabaya biner ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Bu döktüğü gözyaşları Barbu'nun sorumluluğunu fark etmesi ve bu yüzden vicdan azabı çekmesi açısından önemlidir.
Yapım : 2013 - Romanya
FRAGMAN:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder